|
||||||||||||||||||||||||||||||||||
Gideon Levy, bir gazeteci olarak kendini İsrail'de özgürce ifade edebiliyor musun?Mario Vargas Llosa-Gideon LevyGideon Levy, İsrail'in sol eğilimli, en eski ve nispeten düşük satış rakamlarına rağmen en saygın gazetesi olarak kabul gören Haaretz'de, Gazze Özgürlük Filosu'nun İsrail'i bir ahmaklık denizine sürüklediğini yazmıştı. İsrail'in kanlı baskınının gerçekleşeceği gecenin gündüzünde. İsrail propaganda makinasını sert bir dille eleştiriyor, bugüne dek yapageldiği üzere İsrail'in işgal ve kuşatma politikasına karşı çıkıyordu. Yazının sonunda, beş yıl önce İsrail'de tanıştıkları Mario Vargas Llosa'nın, ta o zaman İsrail işgalinin gülünç bir safhaya geldiğini söylediğini yazmıştı. Llosa, geçtiğimiz Mayıs ayının son haftasonu tekrar İsrail'deydi ve bu safhanın yeni abeslik doruklarına ulaştığını bizzat görmüştü. Mario Vargas Llosa, herhalde tanıtıma muhtaç değil. Gideon Levy ise İsrail'deki aykırı seslerin önde gelenlerinden biri. Haaretz'in editörlerinden. Gazetedeki haftalık "Alacakaranlık Kuşağı" köşesinde İsrail'in işgal altındaki topraklarda yürüttüğü siyasete müzmin bir muhalefet yürütüyor. İsrail'deki hakim zihniyete, anaakım İsrail medyasına göre "düşmanların propagandacısı", "azılı bir halk düşmanı". Haaretz baskından bir gün sonra, 2 Haziran 2010'da, İsrail Kitap Haftası onuruna 12 sayfalık özel bir sayı yayımladı. Baskından önce tamamlandığı anlaşılan ve haberleri İsrailli ve yabancı yazarların hazırladığı bu sayıda Mario Vargas Llosa soruyor, Gideon Levy yanıtlıyor. --ög Fotoğraf: Nir Kafri Gideon Levy ile ikimizin de aynı nedenle, İsrailli yerleşimcilerce taciz edilen bazı Arap aileleri hakkındaki gerçekleri ortaya çıkarmak için gittiğimiz El Halil'de, beş sene önce tanıştım. Yazılarında, röportajlarında ve köşesinde çoğu kez kurulu düzen ve hükümete karşı eleştirel görüşlerini, açıkça, dürüstçe, maharet ve cesaretle dile getiren çok tutkulu bir gazeteci. Gideon'dan, bugün dünyanın en çelişkili ve etkileyici tutkusunu, İsrail toplumunu anlamama yardım etmesini istiyorum. İlk soru, Gideon: Görüşlerinin genellikle akıntıya karşı olduğu gerçeğine rağmen kendini bir gazeteci olarak İsrail'de rahatça ifade edebildiğini düşünüyor musum? Kesinlikle, evet. Bu konuda mübalağaya da kaçmak istemiyorum, çünkü kendimi özgürce ifade edebildiğim gerçeği doğal karşılanmalıdır. Bu büyük bir marifet sayılmamalı zira bir demokrasi olduğumuzu iddia ediyoruz. Fakat bildiğim kadarıyla bu devletin neredeyse tüm Yahudi yurttaşları için ifade özgürlüğünün mevcut olduğu kabul edilmelidir. Ve çoğu kez bu özgürlüğü yurtdışında ve burada, İsrail'de alternatif bir ses olduğunu göstermek için de benim sesimin önemli olduğunu izah etmek üzere kullandım. İsrailliler sonuçta tek bir sesten, tek bir koro halinde konuşmuyorlar ve benim İsrail'e zarar verdiğime dair dönen tüm konuşmaların ardından, ki İsrail'de bu çok yaygın, Gideon Levy, halkın büyük düşmanı, bir tek şeyi unutuyorlar: Gazze'deki bir günlük şiddetli bombardıman tüm Gideon Levy'lerin yanyana konmasından çok daha fazla hasar veriyor. Ama evet, yazmak, olan herhangi bir şeyi ifade etmek özgürlüğünü duyuyorum. O halde İsrail'de mutlak ifade özgürlüğü olduğunu ve medyanın herhangi bir tür sansür olmadan günlük olarak olan biteni yansıttığını söyleyebilir misiniz? Kesinlikle, hayır. Medya en büyük işbirlikçi. İsrail'deki medya, medyanın çoğu, işgalin en büyük işbirlikçisidir. İsrail'de sansür yoktur, neredeyse hiç sansür yoktur. Sansürden çok daha kötü olan bir şey var, otosasansür. Çünkü otosansürde asla direniş yoktur. Hükümet sansürü olsaydı direniş olurdu, fakat bu otosansür. Bu reyting tiranlığı, okurlarını memnun etmeye çalışanların tiranlığı, gazete satma tiranlığı ve okumak istemedikleri şeylerle okuru rahatsız etmemek. İsrail'de birçok gazeteci ve birçok gazete ve televizyon istasyonu gazetecilerin rolünün ne olduğunu unuttu ya da asla öğrenmedi. Bu rol sadece okuru memnun etmek değildir. Yani bu bağlamda, eğer bir gün bir tarihçi arşivlere girip örneğin Dökme Kurşun operasyonu hakkında, ya da genel olarak işgal hakkında İsrail medyasını okuduğunda anlamayacaktır diye düşünüyorum. Burada ne olduğunu anlamayacaktır çünkü İsrail'in en popüler gazetesinin kapağında Dökme Kurşun operasyonunda ölmüş bir köpek –bir İsrail köpeği– olduğunu görecek ve aynı gün onlarca öldürülmüş Filistinli var, 16. sayfada, iki satır. Ve bu sistematik, İsrail medyası Filistinlileri şahsiyetsizleştiriyor ve şeytanileştiriyor ve böyle yaparak gerçekten işgalin en büyük işbirlikçisi haline geliyor. Söylediklerin, medyanın bayağılaşması ve önemsizleştirmesi, sadece İsrail için değil, muhtemelen Batı'daki tüm modern demokrasiler için geçerli sanırım. Bunun yaşandığını İsrail'de ve günlük olarak mümkün olan her şekilde, ABD'de, Fransa'da, Britanya'da, İspanya'da gördüm. İlginç bir biçimde, muhtemelen sadece Üçüncü Dünya ülkelerinde medya çok daha ciddi, nesnel bir tasvir sunmaktansa okuru eğlendirmeye çok daha az meyyal. Fakat sanırım İsrail'de çok daha eleştirel çünkü tehlikede olan meseleler gelecek için çok daha vahim. Eğer İsveç'te medya... Çok daha genel bir sorun... İsrail, toplumsal ve ekonomik bir bakış açısından, çok büyük bir başarı. Altmış yıl önce burada hiçbir şey yoktu ve şimdi işleyen bir kültüre sahipsiniz, çok zengin, dört başı mamur, modern. Savaşlara ve tüm toplumsal sorunlara rağmen İsrail büyüdü ve olağanüstü bir biçimde gelişti. Dünyanın dört bir tarafından insanları çok karmaşık ve değişik bir toplumda bütünleştirdi. Fakat bu mucizeyi gerçekleştiren toplum Filistin sorununu çözmekte çok beceriksiz. En büyük muamma bu. Onca yetenek, onca başarı, onca cesaret derdim. Gene de iş İsrail'in resmi dinine, güvenliğe, gelince hepimiz siyasî suçluyuz, ki bunu asla incelemiyoruz. Belki oradan başlamamız gerekiyor... Artık mesele bir devlet inşa etmek değil, onu daha adil hale getirmek... Mesele varoluş değil, adalet. Ve bu yarık kapanmadı. Hâlâ Siyonizmin başlangıç safhasındaki ileri karakolları inşa ettiğimizi düşünüyoruz. İsrail toplumunun son 10-15 senedir neden sağa evrildiğini, ya da öyle demeyi tercih edersen gerilediğini ve solun sistematik olarak daraldığını düşünüyorsun? Her şeyden önce bu evvelden solun ne kadar sağlam olduğu hakkında bir şey söylüyor. Böylesine kolayca çökebilmesi. Belki de 10 yıl önce bile çok fazla bir şey kalmamıştı. Oslo gündemdeyken, tüm o romantik sözler vadediliyorken seçilebilmek çok kolaydı. Solun çöküşünün iki nedeni: 1. Ehud Barak, Filistinli bir paydaş olmadığı yalanını yaymakta başarı elde etti ve 2. 2002, 2003'te patlayan otobüsler ve intihar bombaları. Terorizm. Terorizm. Gerçekten tüm sol cepheyi yerle bir etti. Sol ilk gerçek testinde topyekün başarısız oldu. İsrail'in karşı karşıya olduğu tüm sorunlar ve başa çıkması gereken meseleler arasında en kötüsü ya da en zoru nedir dense, ne derdin? Halkın düşüncesini değiştirmek, Filistinlilerin de bizim gibi insanlar olduğunu anlamalarını sağlamak. Bu gerçekleşene dek hiçbir şey değişmeyecektir ve bu en büyük sorun zira 60, 100 değilse 40 yıllık bir beyin yıkama, şahsiyetsizleştirme, şeytanileştirmeyle karşı karşıyayız. Üstünden gelmesi en çetrefil şey bu. Ve son soru. Evet. 20 yıl sonra görmek istediğin İsrail'i tarif eder misin?(Gülerek) Ben başbakanım, sen Peru'nun cumhurbaşkanı, İsviçre'de buluşmuşuz ve edebiyat tartışıyoruz. Bundan daha iyisi olabilir mi? Hayır. Öyleyse haydi. Evet, haydi. Pekalâ, anlaştık. Çeviren: Özgür Gökmen Haaretz, 2 Haziran 2010 |
||||||||||||||||||||||||||||||||||
|