|
GÜNEŞİN ALTINDA ATLAR
|
Hi8-Betacam
20:30 dak.
Mayıs 1997 |
|
|
Aras Özgün @ kör otonomedya |
"Yontuyla uğraşıyorsanız bu belli bir
dereceye kadar bir fikre sahip olmanız, belli bir
dereceye kadar da taşın size ne yapmanız gerektiğini
söylemesi gibi. Demek ki bu sizdeki fikirlerle taşta
mümkün olanın bir tür içiçe erimesinden
ibaret." |
|
|
Bir filimci olarak elimle yaptığım iş basitçe
düğmelere basmaktan başka birşey değil. Filim
yaparken gözlerinizle ve kulaklarınızla, tümüyle
soyut ve uçucu bir malzeme üzerinde çalışırsınız:
Yani görüntüler ile seslerle. Her şeyden önce
şeylere elleriyle biçim veren, somut ve kalıcı
şeyler üreten kişilerle birlikte bir filim yapmak
çekici bir fikirdi benim için. |
"Bana göre yontuculuğun bir işleve sahip
olmaması gerekir. Bir işleve sahip olduğu ölçüde
bir tür dizayna dönüşecektir... Yontu bir iletişim
süreci içinde taraf olduğu andan itibaren bir hayat
dizaynına dönüşür... Peki dizayn nerede bitip sona
erer? Bu dizaynın kesin alıntılarında nereye kadar
inceltilebildiğine bağlı." |
|
|
Ama filmi yaptığım süreç içinde filim yapmanın
mekanı örgütlemekten başka bir şey olmadığını
hatırladım; tıpkı onların taşla yaptıkları gibi.
Aynı problemle boğuşuyorduk. Ve süreç içinde yeni
yeni problemler keşfettik: Yontu nedir? Mekân nedir?
Açıklık fikrine bağlı bir şey nasıl üretebiliriz?
Peki, açıklık nedir? |
"Benim için doğal mekanlarla yapay
mekanlar arasında hiç bir fark yok. Benim çalışmam
yapay mekânlar ya da doğal mekanlar için
üretilmiş değil. Benim işim mekânın ta kendisi;
bu yüzden istediği yerde durabilir." |
|
|
"Bu taş bir yerden geldi. Geldiği yerin
belli bir noktasından koparılarak. Demek ki bu taşın
bir kesimi, doğal bir kesimi var... Ben onu tekrar
kesiyorum; ama öyle bir tarzda kesiyorum ki taş güç
kazanıyor. Ve bu gücün açık bir tanımını yaparak,
bu malzeme parçasına bedene sahip olma hakkını
kazandırıyorum." |
"İşte bu yüzden bu eser içinde mekân
bulunan bir eser; bir sanat eseri oluşuna dayalı
işlevsel niteliklerinden bağımsız olarak mekânın
apaçık bir tanımı. Bu bir sanat eseri değil; bir
mekân. Ve sanat eserinin bu iki tanımı arasında
büyük bir fark var." |
|
|
Ve orada metallerden ve taşlardan daha fazlasını
buldum. Güneş, ay, , rüzgâr, toprak, toz ve daha
önce işitmediğim sesler ve görmediğim
görüntüler... |
"Önce küçük bir maket yaparak bu maketin
taşıdığı fikri taşa tercüme ederim; sonra taşı
yeniden kuvvetli kılmaya çabalarım. Eğer biri taşa
bakar da taşın yeniden kuvvetli olduğunu hissederse o
zaman taşı güçlü kılmış ve onu açık tutmuş
olurum; hepsi bu... Güzellik yalnızca açık
bırakıldığında varolabilir." |
|
|
Orada film yapma konusunda çok şey öğrendim ve
onların taşla yaptıkları gibi bir film yapmaya
çalıştım. Yine gözlerimle ve kulaklarımla
çalıştım; yine düğmelere basıp durdum ve yontu
üzerine, rüzgâr üzerine, mekân ve güneş üzerine
bir film yaptım. Mekânı yeniden düzenlemeye ve onu
olabildiğince açık bırakmaya çalışarak... |