körotonomedya > türkçe > otonomi
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Otonomist Marksizm Gündemi

Ulus Baker

İnsanlar, özellikle felsefi düşünmeye pek alışık olmayanlar en kolay bir zamanlar sanki bir inanç sistemi söz konusuymuş gibi bağlandıkları düşüncelerden ve onlara tekabül eden arzulardan koparlar. Marx'ın ve düşüncesinin kaderi, böylece başka filozofların ve düşünürlerin, sözgelimi bir Kant'ın ya da Hegel'in düşüncesinin kaderinden farklılaşır. "Reel sosyalizm" yaşantısı içinde vurgulanmış bir "uygulaması"nın bulunuşu, bu düşünceden kopuşun, ona yönelik reddiyenin aşırı kolay olmasını şartlandırır. Özellikle aşırı-bağlı bir psikolojiye sahip olanlar açısından.

Reel-sosyalizm adı verilen şeyin çöküşü (Sovyet sistemi ve çevresi) Marx düşüncesinden kopuşu gerçek anlamında temellendirebilir mi? Aynı kopuşu Descartes'ın, Kant'ın, Hegel'in düşüncesinden ayrılma çerçevesinde yapmaya kalkışmayanlara sormak gerekir böyle bir soruyu. Oysa biz, artık emin olabiliriz ki, Marx üstüne şimdi daha üretken düşünceler üretilebilir. Ancak bu üretimin, şimdiden görebildiğimiz en az iki koşulu var --birincisi Kant'ın Marx-öncesi bir formülünde yer alır ve tümüyle Marx'ın ve modern düşüncenin genel ruh haline uyar: Sapere aude ... Cesaret et! Hiçbir düşünür gerçekten Kant kadar büyük bir güçle düşünmek eylemiyle cesareti özdeşleştirmiş değildir. Kısaca yorumlamak gerekirse, Kant'tan başlayarak "düşünmek" artık bir cesaret işidir. Bu koşul "otonomluğun" olanağını kurar. İkinci koşul ise, Spinoza ile Kant'ın yine tam anlamıyla farkettikleri bir gereksinimdir ve en iyi formülünü sonradan Nietzsche'nin "kaybedenin haksız olduğunu nereden çıkarıyorsunuz" şeklindeki çıkışmasında bulur. Bu asla yenilginin ve kurban vermenin arzulanabilir bir şey olduğu anlamına gelmez. Felsefenin modern çağlarda temel işleyiş tarzının ne olduğunu açıklar: Varolanları düşünmek yetmez --bir filozofun çoğu zaman yalnızca önünde varolanları, halihazırdaki durumu düşünmeyi bırakarak, "mümkün olanı", dolayısıyla varolmayanı düşünme ihtiyacı hissettiği olur. Bir filozofun herhangi bir şeyi düşünmesini istemek, onu "hakikat" ya da "gerçeklik" adı verilen ve çoğu zaman önyargılı kalabalıkların talepleriyle birbirine karışan bir nesneler dünyasına mahküm etmek anlamına gelir --sanki düşünmenin derdi yalnızca bundan ibaretmiş gibi. Oysa, tarih boyunca insanların varolmayan şeyleri düşünmeye daha büyük bir arzu duyduğu dönemler ve ortamlar vardır --ütopyalar bundan başka nedir ki?

Demek ki, önce "düşünmeye cesaret edilecek", ondan sonra da "varolmayanları düşünmeye" girişilecek. Birincisi otonomluğu, ötekisi "kurucu" düşünceyi anlatır. Düşünmenin gücüne inanmak idealizm ya da spiritualizm filan değildir. Althusser'in işaret ettiği gibi Marx "gedanken konkretum"dan, "düşünce somutu"ndan bahsetmeye giriştiği zaman bu yanlış anlama ortadan kalkacaktır.

 
  arama     rss-feed    bize yazın    harita metot    ENGLISH