körotonomedya > türkçe > theoria
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Demokratik Soldan Devrimci Yol'a: 1970'lerde Sol Popülizm Üzerine Notlar

Necmi Erdoğan

Bu yazıda, Ecevit CHP'si ve Devrimci Yol bağlamında 1970'lerdeki sol popülizmi ele alacağız. Temel iddiamız, Ecevit CHP'si ve Devrimci Yol'un, dahil oldukları ideolojik-politik formasyonlar ve aldıkları siyasal konumlar birbirinden önemli ölçüde farklı olsa da, popülist tahayyülün söylemlerine eklemlenmiş olması açısından ilginç paralellikler gösterdikleridir. Burada CHP'nin veya Devrimci Yol'un kuşatıcı bir tarihsel değerlendirmesini yapmaya kalkışmayacağımız aşikardır; çünkü, biliyoruz ki, "bir partinin tarihini yazmak, monografik bir bakış açısıyla bir ülkenin genel tarihini yazmak demektir" (Gramsci, 1971: 151). Örgütsel hayatı ve faaliyetleri, örgüt içi ideolojik tartışmaları, üyelerin, taraftarların ve temsil edilen toplumsal grupların özelliklerini ve parti veya hareketin toplumsal-siyasal alan içindeki konumunu çözümlemeyi gerektiren böyle kapsamlı bir tarihyazımı uzun soluklu bir çabanın ürünü olabilir ancak. Dolayısıyla, bu yazıda ortaya atacağımız argümanlar, 1970'ler soluna dair bir çalışmaya bazı hareket noktaları veya ipuçları sağlamaya dönük yüksek sesli düşüncelerden ibarettir. Bu sıfatla, tartışılmaya, sorgulanmaya ve değiştirilmeye açıktır.

Türkiye'de siyasal söylemlerin tarihi aynı zamanda popülizmlerin de tarihidir. Zira çok partili döneme geçişten itibaren siyasal alana damgasını vuran hareketlerin söylemlerinin tayin edici bir uğrağı olagelmiştir popülizm. Popülist uğrağın 1950'lerden 1990'lara kadar uzanan dönemde farklı siyasal söylemler içindeki eklemleniş tarzlarını çözümlemek, siyasal topoğrafyanın kaba hatlarını da çıkarmak demek olacaktır. Popülizm, hem "uğrak yeri", hem de uğrak (moment) işlevi görmüştür. Birincisiyle kastedilen, "kalkınma", "sanayileşme", "demokrasi" vb. ideolojik öge ve temalar gibi ortak bir üst kod, hatta kimi zaman bizzatihi bunları da karakterize eden bir tahayyül biçimi olduğudur. İkincisi ise, popülizmin siyasal metinlerarasılıktan bağımsız olarak varolan bir konum, "durak" veya referans noktası olmadığını, bu üst kodun her yerde basit bir şekilde tekrar etmediğini, başka bir ideolojik-politik formasyon içinde alıntılanırken ya da yinelenirken yeniden kurulduğunu anlatır. Demokrat Parti ile Ecevit CHP'si, 1970'ler Ecevit'i ile Devrimci Yol ve hatta Refah Partisi arasındaki metinlerarası ilişkileri çözümlemek, bir ideolojik öge olarak popülizmin nasıl farklı uğraklar olarak eklemlendiğini gösterebilir. Burada düğüm noktası, birer "boş gösteren" olarak "halk" ve "millet"tir. Althusser bir zamanlar sınıf mücadelesinin sözcükler üzerine bir mücadele olarak görülebileceğini söylemişti. Benzer şekilde, Bakhtin / Voloshinov da ideolojik mücadelenin "göstergeler üzerinde mücadele" olduğunu savunmuştu (bkz. Voloshinov, 1973). 1970'ler Türkiye'sine bakıldığı zaman da, toplumsal-siyasal mücadelelerin bu iki sözcük ve bunların her birinin farklı telaffuzları arasındaki gerilim hattında yoğunlaştığı söylenebilir. Türk sağını bir tarafa bırakırsak, sol popülizm tartışmasının odağında "halk"ın ve "halka ait olan"ın ("popüler"in) bir yazım yüzeyi olarak nasıl işlev gördüğü ve farklı siyasal söylemler içinde nasıl yeniden telaffuz edildiği ve eklemlendiği yatar.

Popülizm Türk solunun tarihi açısından kilit bir öneme sahiptir. Zira 1960'lardan itibaren kendini kurarken Kemalist halkçılıkla hesaplaşması ya da onu yeniden anlamlandırması gerekmiştir. Daha önemlisi, esasen sağ eğilimli olduğu söylenegelen bir toplumda şimdiye kadar "yükselebilmiş", siyasal güç ilişkileri üzerinde ciddi bir etki yapmış sol parti ya da hareketler popülist bir özellik taşımıştır: "Ortanın solu"nda Ecevit CHP'si ve radikal sol / sosyalist hareketler içinde Devrimci Yol. Bu iki hareketin çözümlenmesi Türk solunun tarihi açısından önemli ipuçları verecektir bize. Çünkü, her ikisi de, Türk solunun tarihinde istisnai bir dönem olan 1970'lere damgasını vurmuştur. İddiamız, bu iki hareketin siyasal söylemlerinin popülist bir uğrak içerdiği ve bu hareketlerle popülizm arasındaki ilişkinin tesadüfi olmadığıdır. Daha da öteye giderek diyebiliriz ki, Ecevit CHP'sinin ve Devrimci Yol'un söylemleri arasında, popülist tahayyüle özgü duygu yapısından beslenmelerinden kaynaklanan bir yakınlaşma vardır.

Burada yürüteceğimiz tartışma, bu iki siyasal hareket ve söylemin basitçe aynı kefeye konulabileceği şeklinde anlaşılmamalıdır; zira aralarında ciddi ayrılıklar vardır. Biri açık şekilde Kemalist gelenekten gelerek bu geleneği yeniden icat etme iddiası taşır ve Batılı anlamda sosyal demokrasinin Marksizmin mirasçısı olması nedeniyle kendisini demokratik sol olarak adlandırmayı yeğleyecek kadar Marksizme karşı ve uzaktır. Diğeri ise, Kemalizmden etkilenmiş bir tarihsel mirasın (MDD) üzerinde yükselmişse de Marksist-Leninist gelenek içinde yer alır. Biri programatik olarak (siyasetin "içeriği" bakımından) katılımcı ve özyönetimci olsa da, pragmatik olarak lider kültüne ve lider ile taraftarları arasındaki dolayımsız, "duygusal" ilişkiye yaslanmıştır. Diğeri ise, zaman içinde hiyerarşik ve bürokratik eğilimler geliştirmekle birlikte özerk, yerel inisyatiflere görece açık olmuş ve hatta bizzatihi siyasal pratiğin kendisini dönüştürmeyi hedeflemiştir. Biri parti formunda örgütlenmiş ve fakat partiye de tümüyle hakim olamamış iken, öbürü kendini "partileşme süreci"nde gören ve belki de tüm dinamizmini bu süreci nihayete erdir(e)memesinden alan bir harekettir. Bu ayrım listesi daha da uzatılabilir. Ancak konumuz açısından önemli olan, aynı duygu yapısının, aynı ideolojik ögelerin her iki hareket içinde nasıl eklemlendiğidir.

Ecevit'ten Devrimci Yol'a

Ecevit-Devrimci Yol hattında yürütülecek bir sol popülizm tartışması herşeyden önce popülizmin tanımlanmasını gerektiriyor. Popülizm, akademik ve teorik literatürde devlet biçimleri, siyasal söylemler ve hareketler, iktisat politikaları ve birikim stratejileri, popüler kültüre yaklaşımlar gibi çeşitli alanlara dair olarak tanımlanması bir yana, gündelik dilde -daha doğrusu belirli toplumsal dillerde- de sihirli bir sözcük olarak karşımıza çıkıyor. "Sağduyu", popülizmi kitle desteği uğruna rasyonel kararlar almak yerine halkın duygularını okşayan "ucuz politikalar"a yönelmekle ve "halk dalkavukluğu"yla özdeşleştirerek, sorgusuz sualsiz kınanması gereken bir siyasal konum olarak sunuyor. Bu kötüleyici anlamın ta kendisi sağduyulaştığı ve hegemonik siyasetin bir motifi haline geldiği ölçüde anti-egaliter bir popülist nitelik kazanıyor.

Terim, radikal / sosyalist sola gelindiğinde ise, yukarıdakiyle rezonans gösteren anlamlar üstleniyor. Tartışmamız açısından can alıcı bir nokta, 1970'lerden bu yana Devrimci Yol'un -ve daha genel olarak kendisini "devrimci demokrat" olarak tanımlayan sol hareketlerin- popülist olarak suçlanmasıdır. Bu  suçlamayla neyin kastedildiğinin bile anlaşılamadığı ve fakat yapıştırılan etiketin olumsuzlama için yeterli addedildiği vakiyse de, Devrimci Yol'a yöneltilen popülizm eleştirisinin odağında "sınıf perspektifinin reddi", "emek / sermaye çelişkisinin inkarı", "kitle kuyrukçuluğu" ve "küçük burjuva radikalizmi" yer alır. Bizim burada yapacağımız sol popülizm tartışmasının bu eleştirilerle aynı problematiği paylaşmadığını vurgulayalım. Bize göre, hem Devrimci Yol'a karşı yöneltilen popülizm eleştirileri ve hem de zaman zaman bu eleştirilere karşı hareketin popülist olmadığını gösterebilmek için ortodoks Marksizme doğru kayan -hareketin federatif karakterinden beslenen-1 cevaplar verilmesi, hareketin özgül niteliklerini gözden kaçırıyor. Biz burada, Devrimci Yol söyleminin popülist bir uğrağa sahip olduğunu ve fakat bu uğrağın Ecevit CHP'sinden farklı olarak popüler-demokratik bir karşı-hegemonik siyasete bağlandığını savunacağız. Popülizm eleştirilerine ve popülizmin inkarına karşı, Devrimci Yol'u geleneksel soldan farklılaştıran temel dinamiğin bu popüler-demokratik eğilim olduğunu iddia edeceğiz.

Popülizm, toplumsal-siyasal alanı popüler kesimler ile egemen kesimler, halk ile iktidar bloğu arasındaki antagonistik ilişki ekseninde tanımlayan ve hegemonize etmeye çalışan bir söylemdir. Ezen, sömüren, asalak egemen güçlerin ideolojisine karşı ezilen, sömürülen halka seslenerek ve popüler ideolojiler, gelenekler, ve simgeleri kendine eklemleyerek bir kitle seferberliğine ve düzen değişikliğine soyunur. Halk ile onun düşmanlarından oluşan, homojen, geçirimsiz, birbirine dışşal ve saydam iki kamp ya da kutup arasındaki mücadele toplumsal-siyasal alanı belirler. Popülist söylem, toplumsal antagonizmaların çoğulluğunu tanısa bile, bu antagonizmaların kutuplarını birbirinden ayıran sınırların aynı olduğunu varsayarak aralarında bir eşdeğerlik ilişkisi kurar. Yani her bir antagonizma bir başka sınır ilişkisi oluşturmaz ve toplumsal-siyasal alanın kurucu nitelikteki sınırlarını paylaşır. "Halk"ı iç bölünmeler ve iktidar ilişkilerinden azade gören dışşallık mantığı, onun idolleştirilmesini, yüceltilmesini de mümkün kılar.

Öte yandan, popülist söylem, her zaman özgül bir ideolojik-politik formasyonun eklemlenmiş bir ögesi (uğrağı) olarak karşımıza çıkar. Tam da milliyetçi, ırkçı, demokratik, eşitlikçi veya dinsel söylemlerle eklemlenmiş halde olması yüzünden kendisine özgü bir tematik ve programatik içeriği, saf bir paradigmatik biçimi yoktur. "Halk" ("halka ait olan") ve "halkın düşmanları" tahayyülünün verili bir ideolojik-politik formasyona göre değişmesi her popülizmi kendine özgü kılar. Popülizm, içerisine eklemlendiği, hegemonya kurma iddiasındaki ideolojik-politik formasyonun tabi bir uğrağı olabileceği gibi (örneğin sosyalist, faşist, yeni muhafazakar popülizmler), diğer uğraklara baskın çıkan birleştirici ilkesi de olabilir ( "Üçüncü Dünya" popülizmleri ve bu arada Ecevit popülizmi gibi). Son olarak, popülizm, basit bir "fikirler bütünü" olmayıp, kendini pratiklerde maddileştirir. Popülist liderin halkla kurduğu dolayımsız yakınlık ve özdeşlik ilişkisi, yaşam tarzı, dil, giyim kuşam ve üslupta cisimleşir. (Perulu Belaunde İnka kıyafetleri, Rus Narodnikleri, Romanyalı Mihalache ve Polonyalı Witos ise köylü kıyafetleri giyerler; Latin Amerika'nın popülist liderleri güçlü, sempatik ve "maço" tiplerdir vs.)

Yukarıda yaptığımız popülizm tanımlaması büyük ölçüde Laclau'nun (Laclau, 1977; Laclau ve Mouffe, 1985) geliştirdiği argümana dayanıyor. Burada konumuz olan her iki hareket de "genç" Laclau'nun (1977) popülizm kavramlaştırmasıyla şaşırtıcı bir yakınlık gösteriyor. Bir farkla ki, Ecevit söylemi Laclau'nun Latin Amerikan popülizmleri hakkındaki çözümlemesine uyan bir yapı arzederken,2 Devrimci Yol söylemi ise, yine "genç" Laclau'nun önerdiği normatif "sosyalist popülizm" modeliyle benzeşiyor.3 Ecevit - Devrimci Yol karşılaştırması açısından can alıcı bir nokta, popülist uğrağın her iki söylem içindeki göreli konumunun önemli ölçüde farklılaşmış olmasıdır. Popülizm, Ecevit söyleminin birleştirici-eklemleyici ilkesi iken, Devrimci Yol'da söylemsel uğraklardan yalnızca biridir. Ecevit CHP'si bizzat popülizm etrafında şekillenmiş iken, Devrimci Yol daha çok "popüler-demokratik" olmaya meyleden bir harekettir.

Toplumsal-siyasal alan, Ecevit söyleminde "halk" ve "halktan olmayanlar" ("bazı egemen güçler"), ezenler ve ezilenler, Devrimci Yol söyleminde ise, "halk" ve "oligarşi", "halk kitleleri" ve "egemen sınıflar" ekseninde tanımlanır. Ecevit söyleminde "halk", kendi emeğiyle geçinen, geliri başkasının sömürülmesine dayanmayan, toplumda ayrıcalık gözetmeyen, topluma ve yönetime kendi olanaklarıyla ağırlık koyamayan, ezilen ve sömürülen köylü, işçi, memur, esnaf ve zanaatkarlardan oluşur. "Halktan olmayanlar" ise, kendilerini ayrıcalıklı gören, emeğin artı değerinden eşitsiz pay alan, toplumun yönetimi üzerinde aşırı ağırlığı olan aracılar, tefeciler, büyük toprak sahipleri, tekelci sermaye ve diğer "üretken olmayan" kesimlerden ibarettir (Ecevit, 1975a: 9; CHP, 1976a: 12). Öte yandan, Devrimci Yol, kökleri Mao'nun çelişki çözümlemesine dayanan ve Althusserci geleneğin üretim tarzı ile toplumsal formasyon ve temel çelişki ile egemen çelişki arasında yaptığı ayrımla uyuşan bir şekilde, baş çelişkiyi "halk" (işçi sınıfı, yoksul köylülük ve tüm ezilenler) ile "oligarşi" (tekelci burjuvazinin egemenliği altında olan, toprak ağalarını ve tefeci bezirganları da kapsayan egemen sınıflar ittifakı) arasındaki çelişki olarak tanımlar (Devrimci Yol, 1977: 19; Müftüoğlu, 1991: 626). "Oligarşik diktatörlük"ün faşist karakterinden dolayı, bu baş çelişkinin siyasal alandaki görünümü ise, faşizm ile halk arasındaki savaş biçimindedir. Devrimci Yol'u geleneksel soldan ayıran ve onun bir "toplumsal hareket" olarak görünmesinde rol oynayan önemli bir nokta, temel sınıflar arasındaki çelişkiyi esas almakla birlikte, toplumsal formasyonun ve siyasal konjoktürün özgül dinamiklerini de hesaba katan ve dar ekonomizmden uzaklaşan bu toplumsal kutupsallık -ve bu kutupsallığı çözebilecek bir anti-faşist kolektif iradenin yaratılması gereği- tespitidir. Direniş komitelerinde, Fatsa deneyiminde ve genel olarak anti-faşist mücadelede AP'li de, MSP'li de olsa faşizme karşı çıkan herkesi aynı direniş cephesinde birleştirme arayışı bunun en önemli göstergesidir.

Her iki söylem de, ögeleri birbirine eşdeğer olan iki kamp etrafında oluşmuş bir siyasal mücadele alanı tanımlamakla birlikte, telaffuz ettikleri kutupsallıklar açısından önemli farklılıklar gösterirler. İlk olarak, Ecevit'in üretken-üretken olmayan, kendilerini ayrıcalıklı gören-görmeyen, ellerindeki olanakları başkalarını ezmek için ("kötüye") kullanan-kullanmayan egemen güçler arasında yaptığı ayrım Devrimci Yol'da görülmez. Devrimci Yol iktidar bloğunun çelişkili yapısını teslim etmekle birlikte, egemen sınıfları Ecevit'in yaptığı gibi öznel niyetler skalasında tanımlamaz. İkincisi, her iki söylemde de halk kitleleri aynı kesimleri kapsasa dahi, Devrimci Yol sınıf vurgusuyla Ecevit söyleminden ayrılır. Ecevit CHP'si klasik Kemalist söylemin dayanışmacı-korporatist toplumsal alan tahayyülünden toplumsal sınıfların ve antagonizmaların varlığını teslim etmek yoluyla kopuş gösterirken, Devrimci Yol ortodoks Marksizmin uvriyerist perspektifinden uzaklaşır. Her ikisi de farklı geleneklerden beslenerek ve fakat bu gelenekleri yeniden eklemleyerek popülist bir momenti telaffuz ederler.

Yukarıda popülizmin pratiklerde maddileştiğini söyledik. Sol popülizm bağlamında bu cisimleşmenin örneklerinden biri yaşam tarzı ve giyim kuşamdır. Bilindiği üzere, "Karaoğlan", "halk"ı gibi mavi gömlek ve kasket giyer. Sade, şatafatsız ve hatta fakir bir hayat sürer; malı mülkü yoktur. Devrimci Yol'da da, kılık kıyafetlerin halka ters düşmemesi konusunda bir hassasiyet vardır. Hatta gecekondu mahallelerinde faaliyet gösteren devrimci kadınlar şalvar giyer ve makyaj yapmazlar. Devrimcilerin çalıştıkları "bölge halkı"yla Cuma namazına gittikleri de vakidir. (Bu noktada akla Ecevit'in (1973: 8) şu sözleri geliyor: "Bir halk, dinine törelerine bağlı olabilir; fakat eğer toplumu hızla kalkındıracak, topluma daha çok sosyal adalet getirecek düşüncelere kafası açıksa, o halk ilerici bir halk demektir. Beş vakit namaz kılsa da ilericidir, oruç tutsa da ilericidir".) Ancak, Ecevit'in "halk"ıyla kurduğu karizmatik, spektaküler ve doğrudan (örgütsel mekanizmaların dolayımına ihtiyaç hissetmeyen) ilişki Devrimci Yol için geçerli değildir.

Ecevit söylemi, tüm anti-Marksist ve anti-komünist tavrına rağmen, Marksist lugatçeden "üretim ilişkileri", "üstyapı-altyapı", "egemen sınıflar" vb. terimleri alır. Bunların da ötesinde, "demokratik halk devrimi" ve "halk iktidarı" gibi kavramlar hem Ecevit ve hem de Devrimci Yol söyleminde ortaktır. İki söylem arasındaki yakınlaşma özellikle CHP'nin sol kanadının temsilcilerinin konuşma ve yazılarında bariz bir nitelik kazanır.4  Bu yakınlık, lugatçelerin ve temaların dışında, tahayyül biçimi ve duygu yapısında da kendini ele verir. Sözgelimi, Ecevit'in hegemonik projesinin temel ögelerinden biri olan halk sektörü ile Devrimci Yol'un direniş komiteleri, katılımcı ya da özyönetimci bir yön taşımanın ötesinde, ortak bir söylemsel dayanağa sahiptirler. Ecevit, halk sektörünün kendisine ait bir fikir olmayıp, yurtdışındaki işçilerin ortak yatırımlara girişmeleriyle başladığını ve imece geleneğinden beslendiğini, kendisinin yalnızca halkın bu eğilimini ifade ettiğini savunur. Kısacası, halk sektörü kaynağını yine halkın kendisinde bulur. Devrimci Yol da, direniş komitelerinin "merkez"de formüle edilen ve geliştirilen bir fikir olmadığını, yurdun çeşitli yörelerinde ve mahallelerde faşist saldırılara karşı halkın kendiliğinden direniş eğilimlerinden kaynaklanan ve "hayatın kendisinin ortaya attığı bir ?öneri'" olduğunu söyler (Devrimci Yol, 1978b; Müftüoğlu, 1991: 347). Gerçekten de, Devrimci Yol dergilerinde, direniş komitelerinin önce dergiye gelen mektuplarda -adı böyle konmasa da- ifade edildiğini, daha sonra derginin meşhur orta sayfasının direniş komiteleri fikrini ele aldığını görmek mümkündür. Direniş komiteleri, halk kitleleri arasında doğan anti-faşist savunma ve dayanışma eğilimlerinin "devrimci bir doğrultuya kanalize edilmesi" şeklinde formüle edilmiştir. Yani her iki durumda da, "esin kaynağı" halkın kendisidir. Söylem halkın kendiliğinden eğilimlerini sistematize ettiği, "doğan çocuğa ad koyduğu" (Forta 1997) iddiasındadır.

Her iki hareket de kendini içinden çıktığı siyasal gelenekten farklılaştırır. Ecevit popülizmi CHP'nin Kemalist geleneğinden, Devrimci Yol ise geleneksel soldan -ve THKP-C'den- kısmi bir kopuş gösterir. Ecevit, CHP'nin klasik Kemalist söyleminin "halkçılık", devletçilik" ve "devrimcilik" gibi ilkelerini popülist bir bağlama yerleştirerek, eklemsizleştirmiş ve yeniden eklemlemiştir.5 Tek parti dönemi CHP'sini zımni bir şekilde eleştiren Ecevit popülizmi6 Kemalizmin devrimciliğini halk iktidarını gerçekleştirecek bir "düzen değişikliği" ve "demokratik halk devrimciliği" yönünde yeniden formüle etmiştir. Ecevit (1970), Atatürk devrimlerinin "üstyapısal" bir karakter taşıdığını ve fakat halkı baskı ve sömürüden kurtarmadığını ("halka değmediğini"), Kemalizmin özünde yatan "sürekli devrimci atılımlar" anlayışının şimdiki tezahürünün "alyapı devrimi" ("üretim ilişkilerinin halk yararına dönüştürülmesi") olması gerektiğini vazeder. Ortanın solundaki CHP, "aydın /halk" çelişkisinin yerini "ekonomik farklılaşmalar"dan doğan yeni çelişkilerin aldığını ve "çıkar çevreleri"nin güçlenmesi ve halkın "aydınlanması" ile asker-sivil bürokratların iktidarını büyük ölçüde kaybettiğini teslim eder (CHP, 1970: 37; Ecevit, 1973: 5). "Halka rağmen halk için" şiarı yerine "halk için halkla birlikte" şiarını benimseyen ve halka karşı ve yabancı olmak değil, "Atatürk gibi halkçı olmak, halkla özdeşleşmeye çalışmak" gerektiğini savunan Ecevit'in demokratik sol siyasetinin, "tepeden inmeciliğin" artık imkansızlaştığı koşullarda CHP'yi "devlet partisi"nden "halk partisi"ne dönüştürürerek, Kemalizmi hegemonikleştirmeye yönelik bir girişim olduğu söylenebilir. Ecevit söyleminin istisnailiği sol siyaset adına muazzam bir kitle desteği devşirebilmesinde ve Kemalizmi hegemonik bir proje olarak sunabilmesinde yatar.

Hem Ecevit söyleminde ve hem de Devrimci Yol söyleminde Gramscici bir damar var: Aydınlar-halk ilişkisi babında Ecevit ve halk iktidarının nüveleri babında Devrimci Yol. Temel problematiği İtalya'da "modern prens"in bir "ulusal-popüler irade" yaratması olan Gramsci sık sık İtalyan aydınlarının halka yabancı olduğunu vurgular: "Bazıları tesadüfen halk kökenli olsa da, aydınlar halktan gelmiyor. Kendilerini (retoriği bir yana bırakırsak) halkla bağlı hissetmiyorlar, halkın ihtiyaçlarını, özlemlerini ve duygularını bilmiyor ve hissetmiyorlar. Halktan kopuk ve temelsizler; halkın kendi organik işlevleriyle eklemlenmemiş bir kast halindeler" (Gramsci, 1985: 209). Benzer şekilde, Ecevit söyleminin kilit uğraklarından biri de, halkı hor gören, halka yukarıdan bakan, halka yabancı aydınların ve onların "bürokratik seçkinci", "tepeden inmeci" tavırlarının eleştirisidir. "Gerçek solcu" halka inanan, saygı duyan, halkla kaynaşan ve bütünleşen solcudur (Ecevit, 1970: 95; 1975b: 17).

Öte yandan, Devrimci Yol, "halk savaşı" stratejisine özgü iktidarın bütün ülkede bir anda değil, parça parça elde edilmesi fikrini, demokratik halk iktidarının organlarının bugünden yaratılması şeklinde yorumlarken, Gramscici terimlerle, "manevra savaşı"ndan "mevzi savaşı"na doğru bir yönelim göstermiştir. Direniş komitelerinde, tam da "demokratik halk iktidarının asıl anlamını vurgulaması, halkın kendi iktidarı kavramını ve merkezi otoriteye bir alternatif yaratılması zorunluluğunu somutlaması" açılarından Gramscici bir yön vardır. Zira Devrimci Yol'un sözünü ettiği "halk iktidarının ülke düzeyinde çiçeklenmesi", geleceğe özgü ilişkilerin bugünden yeşertilmesi Gramsci'nin Ordine Nuovo dönemindeki yazılarının odağında yer alır.7 Direniş komiteleri, 1970'lerin özgül konjonktüründe hem "tüm anti-faşist halk güçlerinin birleşik devrimci savaşının örgütlendirilmesi" arayışının bir ifadesi olması ve hem de "devrimci halk iktidarının birer nüvesi" olarak formüle edilmesi anlamında karşı-hegemonik bir nitelik taşır (Devrimci Yol, 1978a; Müftüoğlu, 1991: 298). Direniş komiteleri "mantığı", karşı-hegemonik bir perspektif taşıdığı ölçüde devrimi bir olaylar dizisi olarak değil, organik bir süreç olarak tanımlamaya meyleder.

Devrimci Yol'daki Gramscici damar açıkça teslim edilmiş olsaydı, bu noktanın vurgulanması anlamsız kaçabilirdi. Devrimci Yol'u geleneksel soldan kopuş sürecinde bir hareket yapan da, THKP-C'den devraldığı, "öncü savaşı", "politikleşmiş askeri savaş stratejisi", "suni denge" vb. lerine dayalı devrim stratejisi ile direniş komiteleri, Fatsa'daki yerel yönetim deneyimi ve genel olarak demokratik halk iktidarının filizlendirilmesi anlayışının ima ettiği bir karşı-hegemonik stratejinin içiçe bulunmasıdır. Aslında ilki, Devrimci Yol söyleminde programatik ve stratejik bir önem taşımaktan çok, içinden çıktığı geleneğe ve muhalefetinin ve eylemciliğinin radikalliğine dönük çağrışımlarıyla anlam kazanır. Ama yine de, yeni bir kolektif irade etrafında bir "üst sentez" yaratabilecek karşı-hegemonik ufkun genişlemesini sınırlayıcı bir etkide bulunmuştur. Gramscici damarın altının çizilmesi, hareketin yurtdışındaki mensuplarının 1980'lerde yaşadığı sivil toplum tartışmalarının kaynaklarının anlaşılması bakımından da önemlidir. 1980'ler konjoktürünün ve ANAP iktidarının devlet /sivil toplum (veya Ş. Mardin'den mülhem "merkez / çevre") ikiliği ve çatışması ekseninde çözümlenmesi, Demokratik halk devriminin niteliği, reel sosyalizm ve iktidar sorunu, sınıfsal ve sınıfsal olmayan aidiyetler vb. konular etrafında yaşanan bu tartışma ve sonucundaki kopuş, hem Türkiye'de 1980'lerde yürütülen sivil toplum tartışmalarına bir bakıma öncülük etmiş ve hem de Türkiye solunun 1990'lardaki şekillenişinin -kabaca söylenecek olursa geleneksel sol / sol liberalizm hattındaki kutuplaşmanın- ilk işaretlerini vermiştir.

Ecevit söylemi de, Devrimci Yol söylemi de yerlilik veya Türkiye'ye özgülük vurgusu taşır. Ecevit'in Batı'ya özgü olan sosyal demokrasi yerine demokratik sol kavramını ortaya atması ve Devrimci Yol'un "şablonculuk" eleştirisi buna işaret eder. Ecevit'in kendi siyasal konumunu "demokratik sol" olarak adlandırmasının en önemli nedenlerinden biri, CHP'nin yeni çizgisinin Batı sosyal demokrat partilerinin aksine Marksizmden kaynaklanmadığını vurgulamaktır (Ecevit, 1975a: 52). 1974 yılında yayınlanan Demokratik Sol Bildirge de CHP'nin solculuğunun kendine özgü olduğunu, diğer sol hareketler ve doktrinlerden esinlenmediğini kaydeder (Ecevit, 1974b: 39). Dahası, CHP'nin yeni toplumsal projesinin başka yerlerde geliştirilen modelleri taklit etmeyeceği, "bizim kendi kültürümüzün yarattığı teorinin bilimsel bir yöntemle uygulanmasına" dayanacağı savunulmuştur.8 Ecevit, halkı anlamayan "sahte solcu" aydınları "demokratik olmayan ülkelerdeki devrimci yöntemleri taklit etmeye çalışmakla, "halkın gerçek özlemlerinden" ve "gerçek durumundan" bihaber olmakla eleştirir (Ecevit, 1971: 94). Ecevit'in (1972a: 5) "özentici ve aktarmacı" aydınlara veryansın etmesine karşılık, Devrimci Yol da, Sovyet, Çin ya da Arnavutluk yanlısı hareketlerin "şabloncu", "aktarmacı", "takipçi" anlayışlarını eleştirerek9 "Türkiye'ye özgü yolu bulmaya" çalışır. Siyasal çözümlemeyi çeviri faaliyetlerine indirgeyen sosyalist hareketler Devrimci Yol dergisinde sık sık eleştirilmiştir. Devrimci Yol söyleminin tayin edici bir ögesi direniş komiteleri ise, diğeri "somut koşulların somut tahlili" ve "ayağını Türkiye toprağına basma" iddiasıdır. Fakat, Ecevit'in demokratik solu "biz bize benzeriz" mantığından esintiler taşıyan, yerlici ve üçüncü yolcu bir tahayyülü telaffuz ederken, Devrimci Yol söylemindeki "Türkiye'ye özgü yol" vurgusu Marksizm-Leninizmin evrensel tezlerine bağlılığı dışlamaz (Aksine, bunları "doğru okumanın" ürünü olarak gösterilir.)

Sözkonusu bu Türkiye'ye özgülük vurgusu ile popülizm arasındaki sıkı ilişki siyasal pratiğin kavranış biçiminde somutlaşır. Türk sağının sahiplenegeldiği "halk için politika yapma", "halkın somut ihtiyaçlarına cevap verme", "halka hizmet etme" temasını sol popülizm de işlemiştir. Siyasal pratiği "halka hizmet" temelinde tanımlama Ecevit söyleminde baştan beri sözkonusudur. Ecevit, daha 1966'da kaleme aldığı Ortanın Solu'nda CHP'nin "halka gitmek" için bir "halk gönüllüleri" örgütü kurması gerektiğini savunmuştur. Partinin gençlik ve kadın kollarına dayanacak olan bu örgüt, sosyal hizmetlerle ilgilenecek, halk kitlelerinin ekonomik sorunlarını en aza indirmek için onları bilgilendirecek ve yönlendirecek, halkın mesleki eğitimi ve kültürel gelişmesi için olanaklar sağlayacaktır (Ecevit, 1966: 81). Öte yandan, direniş komitelerinin faşist saldırıların olmadığı yerlerde halkın yol, su, kanalizasyon gibi çeşitli sosyal sorunlarını çözmeyi üstlenmesinin önerilmesi (Devrimci Yol, 1978c; Müftüoğlu, 1991: 366), Fatsa'da "Çamura Son" kampanyasının düzenlenmesi ve tefeciliğin ortadan kaldırılması gibi faaliyetlere girişilmesi, gecekondululara yardım vb. pratikler Devrimci Yol söyleminin "halkın somut sorunlarından hareket etme" şiarının ürünleridir.10 1970'lerde Devrimci Yol'un etkin olduğu bölgelerde yaşayan ahalinin hafızasında hala izleri bulunan "Dev-Genç'liler" imajının temel ögelerinden biridir bu.

"Halk İktidarı" ve Popülizmin Edimsel Çelişkileri

Yukarıda, "halk"ın bir yazım yüzeyi olarak işlev gördüğünü, farklı ideolojik-politik formasyonlar içinde eklemsizleştirilip yeniden eklemlendiğini, yeniden telaffuz edilir ve alıntılanırken yeniden icad edildiğini söyledik. Popülizmi tanımlarken de, "halk"ın iktidar bloğunun antagonistik ötekisi olarak telaffuz edildiğini belirttik. Burada, "halk"ı telaffuz eden söz edimlerinin kendileri üzerinde duracağız. Halkın yüceltilmesi, Devrimci Yol söyleminde değilse de, Ecevit söyleminde kilit bir rol oynar. Ecevit'e göre, Türk halkı "bilinçli", "açık görüşlü", "barışçı", "önyargısız", "uygar", "sorumluluk sahibi", "iyi niyetli", "çoğulcu" ve "demokrasiye yürekten bağlı" olmak gibi birçok erdeme sahiptir; halkın gelenekleri de "demokratik", "dayanışmacı", "eşitlikçi" ve "katılımcı"dır. Bütün erdemlerin kaynağını halkta arayan bu söylem halkı betimlerken icat eder.

Ecevit'in 28.6.1975 tarihinde İstanbul'da yaptığı bir konuşmadaki şu sözlerini alalım: "Siz iktidarsınız. İktidar halktır" (Ecevit, 1977: 10). Ve bunu Dev-Genç ve Devrimci Yol'un şu sloganlarıyla birlikte düşünelim: "Söz / Yetki / Karar / Halka"ve "Tek yol tek seçenek halkın kendi iktidarıdır". Ecevit'in sözleri halk iktidarını şimdiki zamana ait gibi gösterse de, asıl vurgusunun betimleyici değil normatif nitelikte oluşu nedeniyle Devrimci Yol'un sloganlarıyla benzeşiyor. Halk, her iki durumda da hegemonik projenin vadettiği gelecek tasarımının kurucu öznesi olarak görünüyor. Sözcenin öznesi ile telaffuzun öznesi arasındaki ilişki iki siyasal söylemin göreli konumlarına da ışık tutuyor. Ecevit ikinci tekil / çoğul şahıs olarak halka sesleniyor ve halkı betimlerken edimsel bir tarzda kuruyor. Devrimci Yol ise, doğrudan halka seslenmezken, halkı üçüncü şahıs olarak sunuyor. Ecevitçi söylemin çelişkili karakteri bu sözlerde kendini ele veriyor. Zira, söylem hem halkı halk olarak kuruyor ve iktidarın asıl sahibi olarak sunuyor ve hem de lideri halkın dışına ve üstüne yerleştiriyor. Halk, hem iktidar sahibi ve hem de iktidarını kendi kendine gerçekleştirmekten aciz görünüyor. Devrimci Yol sloganlarında ise telaffuzun zımni öznesi "halkın devrimci öncüleri"; ama öncü halk iktidarına çağrıda bulunarak kendi önderliğini tarihselleştiriyor. Birinci durumda karizmatik, ikinci durumda Leninist etki sözkonusu olsa da, her ikisi de halkı kendisini gerçekleştirmek üzere harekete geçirilmesi gereken bir potansiyel, eyleyici kılınması gereken bir iktidar kaynağı ve temeli olarak sunuyor.

Benzer şekilde, CHP'nin "Halkçı Ecevit" sloganı ile Devrimci Yol'un "Halka kalkan faşist eller kırılır" sloganı sol popülist tahayyülün farklı eklemlenme biçimlerine işaret eder. Ecevit'in halkçı imajı ile Dev-Gençlilerin ve Devrimci Yolcuların halkı koruyan ve kollayan imajları arasında bir ortaklık sözkonusudur. Her ikisi de, yüzyıl dönümünden itibaren süregelen "halka doğru" hareketinin izlerinin taşıyor. Halka Doğru dergisinin yazdığına göre 1913 yılında bazı tıbbiye öğrencilerinin yürüyerek Anadolu'ya, "halka doğru" gitmesi (bkz. Toprak, 1984: 72-3) ile 1970'lerde Devrimci Yolcuların gecekondu halkına doğru gitmesi arasında tarihsel bir bağ kurmak abartı sayılmaz herhalde. Hem Ecevit söyleminde ve hem de Devrimci Yol söyleminde halka gitmenin içkin olduğu söylenebilir. (Bir kez daha, Gramsci'nin (1985: 275) de fikir hareketleri ve "ulusal edebiyat" bağlamında "halka doğru gitme"yi vurguladığını belirtelim.) Ecevit, halka "gitmeyi", "saygı duymayı", "inanmayı", halkı "bilmeyi", "anlamayı", "sevmeyi", halktan "öğrenmeyi", "halkın dilini konuşmayı", "halkla kaynaşmayı ve bütünleşmeyi" vazeder. Ona göre, "halka anlatılmaz, halkla ancak anlaşılabilir" (Ecevit, 1974a: 5). Devrimci Yolcu söyleminde ise "kitle içinde çalışma", "saksıda değil bahçede yetişen bir devrimci olma", "halktan ne geride, ne çok ileride durma", "halktan öğrenip halka verme", "halkın hem öğretmeni, hem öğrencisi olma" vb. temel düsturlardır.

Ecevit'in (1972b: 46) "CHP artık Halk Partisi olmanın da ötesinde halkın ta kendisidir" sözü, söylemine içkin olan edimsel çelişkinin bir başka örneğidir. Ecevit söylemi, bir yandan CHP iktidarı ile halk iktidarının bir ve aynı şey olduğunu vazederken, öbür yandan da -1973 seçimlerine ilişkin değerlendirmesinde olduğu üzere- "kendimizi halka anlatmayı başardık" diyerek halkla CHP'yi ayırıyordu. Aslında, bu edimsel çelişki popülist söylemin kurucu bir ögesidir. Çünkü popülizm, tam da "halkla kaynaşmayı", "halkla özdeşleşmeyi" telaffuz ederken, önder ile kitlesi ya da "taraftarları" arasında bir yarık yaratır. "Halk"a dair pedagojik-betimleyici ve edimsel sözceler arasındaki ikilemdir bu yarığı yaratan. Ecevit'in yukarıda aktardığımız sözüyle, Devrimci Yol dergisindeki şu başlık arasındaki ilişki dikkate değer: "Faşist güçler Ecevit'i teslim aldı ama bizi teslim alamayacaktır, çünkü: BİZ HALKIZ".11 Ecevit'in CHP ile halkı özdeşleştirmesine karşılık, Devrimci Yol da devrimci hareket ile halkı özdeşleştirir. Ecevit söylemi için sözkonusu olan edimsel çelişkinin öncü-kitle problematiğinin içinde kaldığı ölçüde Devrimci Yol için de geçerli olduğu söylenebilir. Partileşme sürecinin tamamlan(a)mamasına dair olarak söylenen "gerek kadrolarımızın savaş içindeki pişme derecesi açısından, gerek Türkiye'deki siyasal görevleri yerine getirmekteki yetkinliği açısından" partileşebilecek olgunlukta olunmadığı argümanı ile klasik sol parti örgütlenmelerindeki parti bürokrasisi ve fetişine karşı Devrimci Yol'un "halkı halk adına yönetmeyi değil de halkın kendi kendini yönetmesinin zeminini hazırlayabilecek bir politik önderlik olarak kendini konumlandırmış" olduğu argümanı arasındaki gerilim bunu gösterir (Forta, 1997).12 Yukarıda sloganlar bazında söylediklerimizin örgütlenme modelindeki tezahürüdür burada sözkonusu olan. Ancak, Devrimci Yol'u Ecevit popülizminden farklılaştıran nokta, "halk"a ve "halk iktidarına" dair bu edimsel çelişkinin karizmatik ya da bürokratik tarzda dondurulması değil, canlı tutulmasıdır. Devrimci Yol'un tarihsel konumunun kilit noktası "partileşme sürecinde" değil, "geleneksel soldan kopuş sürecinde" bir hareket olmasında aranmalıdır. Bu süreç klasik parti modeline uymayan, kendiliğinden, yerel, özerk etkilere ve inisyatiflere açık, konjonktürel sorunlar etrafında şekillenen bir toplumsal-siyasal hareket formunun yaşadığı bir süreçtir. Tekrar söylersek, özgüllüğü partileşme sürecinin tamamlan(a)mamasında yatmaktadır.

Organik Bunalım ve Sol Popülizm

1970'ler Türkiye'sinin toplumsal-siyasal topoğrafyası "eskinin öldüğü ve fakat yeninin henüz doğmadığı" (Gramsci, 1971: 276) bir organik bunalım ekseninde şekillendi. Halk kitlelerinin hızla ve geniş çapta siyasal alana dahil olduğu, geleneksel aidiyetlerin çözülmeye yüz tuttuğu ve geleleksel siyasal yapıların (devlet iktidarının ve siyasal partilerin) derin bir otorite ve temsil bunalımı yaşadığı bu süreç yeni bir tarihsel bloğun kurulmasını dayatıyordu. Ancak, bu bunalımı çözme iddiasındaki siyasal söylemlerin başarabildiği şey kendilerini hegemonikleştirmek değil, muhaliflerini -hem kendi cephelerinde yer alanları ve hem de karşı cephedekileri- etkisizleştirmek, zayıflatmak, kitle tabanının genişlemesini engellemek oldu. Sonuçta gelinen nokta, hiç kimsenin kımıldayamaz, hareket edemez hale geldiği ve fakat eşitsiz bir şekilde yapılanmış bir katastrofik denge haliydi.

Ecevit CHP'si de, Devrimci Yol da, Türkiye toplumsal formasyonunu sarsan organik bunalımı çözme iddiasındaydı. Fakat her ikisi de yukarıda sözünü ettiğimiz karşılıklı etkisizleştirme ve yalıtma sürecinin birer parçası oldular. Yukarıda Ecevit söyleminin eklemleyici ilkesini popülist uğrağın kendisinde bulan, özgül bir popülist söylem olduğunu, buna karşılık Devrimci Yol'un popülist uğrağı telaffuz etmekle birlikte bunu demokratik halk devrimine ve sosyalizme bağlayan, popüler-demokratik bir hareket olmaya meylettiğini savunduk. Bunun da ötesinde, Gramscici terimlerle söylersek, Ecevit popülizmi transformizm veya pasif devrim ekseninde düşünülebilecekken, Devrimci Yol bir yayılmacı hegemonya perspektifinin izlerini taşıyordu. Birincisi, popüler tepkilere, taleplere, ideolojik ögelere ve sembollere seslenen ve fakat bunları kendi içinde eklemlerken antagonistik karakterlerini reformist bir tarzda etkisizleştiren bir nitelik arzeder. İkincisi ise, tersine, bu popüler muhalif ögelerin antagonistik potansiyelini tümüyle açığa çıkarmaya girişir. "Popüler-demokratik adlandırmalar" (Laclau, 1977) ve popüler talepler, birinci durumda devletçi, bürokratik ve reformist bir tarzda eklemlenerek soğurulur ve "sistem içi kanallara akıtılırken", ikincisinde, iktidar bloğuna karşı uzlaşmaz bir antagonistik ilişki içinde tanımlanarak radikal bir toplumsal dönüşüm projesine eklemlenir. Bu çerçeve, Ecevit ve Devrimci Yol söylemleri arasındaki ilişkiye ışık tutabilir. Her ikisi de aynı popüler anlam haritalarını kendine eklemlemeye çalışmıştır. Dahası, bizzat Ecevit popülizminin ortaya çıkışı, yani "devlet partisi CHP"nin "halk partisi CHP"ye dönüşmesi, radikal sol /sosyalist muhalefetten beslenmiştir. Sosyal demokrasi ya da demokratik sol, başka yerlerde olduğu gibi, Türkiye'de de, radikalleşebilecek veya radikalleşme eğilimi gösteren talep ve tepkileri kendi söylemine eklemleyerek yumuşatma, eritme, soğurma işlevini üstlenmiştir. Yani CHP'nin "düzen değişikliği" ve "halk iktidarı" programı demokratik halk muhalefetine radikal sol olmayan bir çözüm yolu önerirken, hem bu taleplere seslenmiş ve hem de bu talepleri sınırlamak istemiştir. CHP'nin "demokratik halk iktidarı" ile Devrimci Yol'un "demokratik halk devrimi" aynı hegemonik projeler değildir kuşkusuz; ama aynı popüler anlamlandırmaları eklemlemeye yönelmişlerdir.

CHP ve Devrimci Yol'un 1970'lerin genel siyasal konjonktürü, yani toplumsal-siyasal güç ilişkilerinin somut şekillenişi içinde aldıkları konumu etraflıca çözümlemek bu yazının sınırlarını aşıyor. Kaba bir bakışla yetinelim: Mevcut toplumsal antagonizmalara özgül bir popülist çözüm bulma iddiasındaki Ecevit popülizmi, böyle bir popülist tarzda çözülmeye elverişsiz olan toplumsal kutuplaşmaların derinleşmesi karşısında, zaten hala içinde barındırdığı CHP'nin geleneksel devletçi reflekslerini yeniden canlandırmıştır.13 Öyle ki, Ecevit popülizminin kitle desteği olarak zirveye ulaştığı 1977 yılı, "düzen değişikliği" programının yerini "milli birlik" ve "asayiş" programının aldığı yıl da olmuştur. 1978'de kurulan Ecevit hükümeti, popülist hegemonik projeyi uygulamayı başaramamış değildir; zira daha iktidara gelmeden, "devleti kurtarmak" adına bu projeden vazgeçmiştir. Dolayısıyla, CHP "devlet partisi" rolünü yeniden üstlenmek zorunluluğunu hissetmiştir. Devrimci Yol sözkonusu olduğunda ise, anti-faşist muhalefet dalgası hem harekete temel dinamiğini vermiş ve hem de hareketi sınırlamıştır. Kısa bir zaman diliminde hızla büyüyen genç bir hareket olarak, tırmanan faşist saldırılar ve şiddetli kutuplaşmalar karşısında ağırlıkla savunmacı bir konuma itilmiş, telaffuz ettiği karşı-hegemonik siyasetin pozitif, kurucu ögelerini -"ahlaki-entelektüel önderliği" kazanacak şekilde-geliştirememiştir. Temel karakteri faşizme karşı mücadele olan hareket, bir "açık faşist diktatörlük" olasılığını çok önceden tespit etmiş olmasına rağmen, savunduğu "devrimci direniş cephesine" "geniş halk yığınları" bir tarafa, diğer sol hareketleri dahi dahil edememiştir.

Kısacası, hem bir "popülist birlik" arayışını dillendiren Ecevit'in demokratik solu, hem de bir "popüler-demokratik sıçrama"nın işaretlerini veren Devrimci Yol, yeni bir sağduyu, yeni bir kolektif irade etrafında "ekonomik, siyasal, entelektüel ve ahlaki birlik" sağlamayı beceremediler. Bu hegemonik başarısızlığın kaynakları, bizim burada yaptığımız gibi yalnızca yazılı metinlere bakarak anlaşılamaz. Bunun için, formel düzeyi aşan, karmaşık bir toplumsal formasyon, konjonktür ve siyasal kültür çözümlemesine ihtiyacımız var. Son olarak şunu vurgulayalım ki, yer yer -içinde bulunduğu ideolojik bunalımdan da beslenen- bir seçkinci ve enteletüelist eğilimle malul olan günümüz solunun, tarihinde rüşeym halinde bulunan popüler-demokratik perspektifi "koruyarak aşabildiği", popüler geleneklere eklemlenebilen ve kendini organikleştirebilen bir karşı-hegemonik siyasete yönelebildiği söylenemez.
 

Dipnotlar

*Bu makale Güz 1998'de, Toplum ve Bilim dergisinin "Türkiye'de Solun Kaynakları" temalı 78. sayısında yayımlanmıştır.

**Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü.

1Devrimci Yol'un "gevşek federalist yapısı" konusunda bkz. Belge (1990: 178).

2Türk sosyal demokrasisinin bugünü bağlamında Ecevit popülizmine ilişkin daha önce yaptığımız tartışmalar için bkz. Erdoğan (1992a) ve özellikle Erdoğan (1992b).

3Laclau'nun popülizme yaklaşımının izlediği seyir ve post-Marksizm tartışması konumuzun dışında. Ancak, bugün ÖDP içinde "geç" Laclau'nun (Laclau ve Mouffe, 1985) post-Marksizmine yaklaşan eğilimlerin hayat bulması üzerinde düşünülmeye değer bir nokta.

4Örneğin bkz. Eryıldız (1975) ve Demokratik Sol Düşünce Forumu'ndaki tartışmalar (CHP: 1976b).

5Kemalizmin popülist olarak tanımlanması hem bizim yaptığımız popülizm kavramlaştırması açısından ve hem de tek parti dönemi sonrası sağ ve sol popülist söylemlerin -ama özellikle Ecevit popülizminin- Kemalist "halkçılık"la olan çelişkili ilişkilerine hakkını verebilmek bakımından mümkün değil (krş. Sunar, 1985: 2078). Aksi halde, tek parti dönemi Kemalizminin "halkçılık"ı ile Ecevit söyleminin "halkçılık"ı arasındaki kırılma gözden kaçar. Öte yandan, hegemonyanın popülist bir uğrağı ve ayrıca popüler rızayı zorunlu kıldığı düşünülünce de, tek parti dönemi Kemalizmine bir "hegemonya" atfetmek formalist bir yanılgı olarak görünüyor. Tek parti dönemi Kemalizminin hegemonyasından söz eden bir karşı görüş için bkz. Çelik (1998).

6Ecevit (1970: 89), "1946 ruhu"nun halkın özlemlerinin bir patlaması olduğunu, DP iktitarıyla birlikte, "ayağı çarıklı köylünün devlet kapısından ilk defa başı dik girdiğini" teslim eder. (Ancak halk, kendisine tepeden bakan bürokratların gücünü kıracağını sandığı DP'nin kendisini aldattığını sonradan anlamaya başlamıştır.)

7Gramsci'nin özellikle Hapishane Defterleri öncesi siyasal yazılarındaki "filizlenme" vurgusu ve "yeni devlet"in "çekirdekleri" veya "embriyonik biçimleri" olarak fabrika konseyleri konusunda bkz. Boggs (1976: 85-100).

8Bkz. CHP Gençlik Kolları Başkanı S. Genç'in Demokratik Sol Düşünce Forumu'nu (1971) açış konuşması (CHP, 1971: 22).

9O. Müftüoğlu, Devrimci Yol Yazıları'na yazdığı önsözde Sovyet, Çin vb. yanlılarının tavrını değerlendirirken, "gerçekten ?sanki Türkiye'de değil Çin'de ya da Rusya'da yaşıyor' gibiydiler!" diyor (Müftüoğlu, 1991: 31).

10Yakınlarda yaşanan Adana depreminde, Devrimci Yol geleneğinden gelen insanların da içinde yeraldığı ÖDP'lilerin yardıma koşmasının bu şiarın izlerini taşıdığı söylenebilir.

11Devrimci Yol, sayı 15, 21 Şubat 1978. Bir başka örnek ise şudur: "Sömürücüler ve uşakları bir avuçtur. Biz ise milyonlarca işçi, milonlarca köylü, milyonlarca genç ve milyonlarca emekçiden oluşan bir halkız" (Devrimci Yol, 1980).

12Hareketin kendi kadroları arasındaki bürokratik eğilimleri ve bazı zaafları tartıştığı ve sorguladığı "Pembe Broşür" (Devrimci Yol, 1978c) bu gerilimi yansıtır.

13Murat Belge'nin (1990: 160) deyişiyle, "Ecevit, halk tabanını sağlamlaştırmakta başarısız oldu ve işçi sınıfını faşizme karşı mücadelede kendisine yardıma çağırmak yerine, halkın karşısında devletin temsilciliğini benimsedi. CHP'nin Atatürkçü kökenleri, devletçilik ve yukarıdan yönetme geleneği partiyi iktidara geri getirmiş olan tabandan gelen coşkuya baskın geldi. En derin bunalım sırasında Charles de Gaulle televizyona çıkıp halka "aidez moi" (bana yardım edin) diyebilmişti, ama böyle bir kararlılık Ecevit için ulaşılabilirin ötesindeydi".
 

Kaynaklar

Belge, M. (1990) "Sol", I. C. Schick ve E. A. Tonak (der.), Geçiş Sürecinde Türkiye içinde. İstanbul: Belge Yayınları.

Boggs, C. (1976) Gramsci's Marxism. Londra: Pluto Press.

Cumhuriyet Halk Partisi (1971) Demokratik Sol Düşünce Forumu. Türkiye'nin Yapısal Analizi. Ankara.

Cumhuriyet Halk Partisi (1974) Demokratik Sol Düşünce Forumu. Ankara.

Cumhuriyet Halk Partisi (1976a) Program. Ankara.

Cumhuriyet Halk Partisi (1976b) Demokratik Sol Düşünce Forumu, 4 Cilt. Ankara.

Çelik, N. B. (1998) "Kemalist Hegemonya Üzerine bir Kavramsallaştırma Denemesi", Birikim, No. 105-6.

Devrimci Yol (1977) Bildirge: Ülkemizde ve Dünyada İçinde Bulunduğumuz Durum ve Temel Siyasi Görevimiz, Nisan 1977 ve Müftüoğlu (1991) içinde, s. 613-62.

Devrimci Yol (1978a) "Sömürge, Yarı Sömürge Ülkelerde ve Türkiye'de Faşizm", Devrimci Yol, 15 Ocak 1978, Sayı 13, ve Müftüoğlu (1991) içinde, s. 277-300.

Devrimci Yol (1978b) "Parti-Cephe İlişkileri, Direniş Komiteleri ve Partileşme Süreci", Devrimci Yol, 20 Mart 1978, Sayı 16 ve Müftüoğlu (1991) içinde, s. 342-50.

Devrimci Yol (1978c) "Örgütsel Sorunlar ve Çalışma Tarzımızdaki Bazı Hatalı Eğilimler Üzerine", Mayıs 1978 ve Müftüoğlu (1991) içinde, s. 351-67.

Devrimci Yol (1980) "Devrimciler Ne İçin Savaşıyor?", Ağustos 1980, Müftüoğlu (1991) içinde, s. 663-91.

Ecevit, B. (1966) Ortanın Solu. Ankara: Kim Yayınları.

Ecevit, B. (1970) Atatürk ve Devrimcilik. İstanbul: Tekin Yayınevi.

Ecevit, B. (1971) "Önsöz", Demokratik Sol Düşünce Forumu. Türkiye'nin Yapısal Analizi içinde. Ankara.

Ecevit, B. (1972a) "Aydın ve Halk", Özgür İnsan, No. 2.

Ecevit, B. (1972b) Kurultaylar ve Sonrası. Ankara.

Ecevit, B. (1973) Bülent Ecevit Diyor ki.... Ankara.

Ecevit, B. (1974a) "Başbakan B. Ecevit'in Demokratik Sol Düşünce Forumunda Yaptığı Konuşma", CHP (1974) içinde.

Ecevit, B. (1974b) CHP Genel Başkanı B. Ecevit'in CHP 22. Kurultayı'nı Açış Konuşması. Ankara.

Ecevit, B. (1975a) Demokratik Solda Temel Kavramlar ve Sorunlar. Ankara.

Ecevit, B. (1975b) Demokratik Sol. Ankara.

Ecevit, B. (1977) Umut Yılı: 1977. Ankara.

Erdoğan, N. (1992a) "Türk Sosyal Demokrasisinin Hal-i Pür Melali", Birikim, No. 33.

Erdoğan, N. (1992b) "Demokratik Sol ve Sosyal Demokrat Portreler", Birikim, No. 44.

Eryıldız, S. (1975) Demokratik Sol, 2 Cilt. Ankara.

Forta, B. (1997) "Devrimci Yol Üzerine Düşünceler", Yeniden, No. 24.

Gramsci, A. (1971) Selections from the Prison Notebooks. Londra: Lawrence and Wishart.

Gramsci, A. (1985) Selections from Cultural Writings. Londra: Lawrence and Wishart.

Laclau, E. (1977) Politics and Ideology in Marxist Theory. Londra: Verso.

Laclau, E. ve Mouffe, C. (1985) Hegemony and Socialist Strategy: Towards a Radical Deomcratic Politics. Londra: Verso.

Müftüoğlu, O. (der.) (1991) Devrimci Yol Yazıları. İstanbul: Devrim Yayınevi.

Sunar, İ. (1985) "Demokrat Parti ve Popülizm", Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 8.

Toprak, Z. (1984) "Osmanlı Narodnikleri: ?Halka Doğru' Gidenler", Toplum ve Bilim, No. 24.

Voloshinov, V. N. (1973) Marxism and the Philosophy of Language. Cambridge (Mass.): Harvard University Press.

 
  arama     rss-feed    bize yazın    harita metot    ENGLISH