körotonomedya > türkçe > ulus baker
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Suni Gerilim Filmi

Ulus Baker

( Hayvan Dergisi , Cilt:6, Sayı: 40, Sayfa: 58–59)

Ordunun manevra alanının daraltıldığını zannetmiyorum. Şöyle bir not düşelim, Türk ordusu, bir tür profesyonel ordu olmaya çalışıyor. Yani sürecin henüz başlarında ama 20 yıl sonra Türk Ordusunun formatının ne olacağını bilmiyoruz. Siyasi etkinlik içinde bir güç olarak kalacak mı kalmayacak mı?

Yanlış teşhis

Ulusalcıların ya da orducuların diyelim zorladığı bir yanlış teşhis var; globalleşmeye karşı olan tek ya da en büyük güç Türkiye'de. Bununla TSK'yı kastediyorlar.

Türk ordusunun en global oluşum olduğunu unutmaya dayanan bir görüş. Sonuçta OYAK, Renault üretiyor. ASELSAN'ın yine uluslararası bir üretime sahip olduğu göz ardı ediliyor. Ordu kurumlarıyla zaten bu görüşü tekzip ediyor.

Aydınların kabulü

Erdoğan, Aydın Girişimini kabul ettikten sonra, ordu buna nasıl katlanacak sohbeti döndü ya, ordu bence katlanır buna. Niye katlanamasın?

Çünkü Güneydoğu'yu en iyi tanıyan ordudur. Böyle bir dolayım etrafında ordu, açıkçası belli bir süre savaştan kendi iç bütünleşmesini sağlamıştır, vazgeçilmezliğini duyurmuştur. Ama şu anda savaşın yeniden başlaması ya da yaygınlaşması ordunun pek karına olmaz.

Erdoğan'ın sözleri muğlaktı. Daha önce de söylenmemiş şeyler değil. Zaten Diyarbakır'da ne söylediğini ben pek anlamadım. Kalabalığı karşısında görünce, bağırdı durdu.  

Demokratikleşme   dediği şeyden anladığı nedir ki? Hadi ciddiye alınması gereken bir süreçtir diyelim, ama şu andaki hükümetin bu süreci taşıyacak güçte olduğu manasına gelmez bu.

Demokratikleşme dediği de bir “laf” sonuçta. Elbette AB'nin dayattığı birtakım zorunluluklar var ama, muhtemelen AB çok uzun bir sürece yaymak istiyor bunu.

Manevra dönemi

Karşılıklı manevraların bir tür süreklilik kazanacağı bir döneme giriyoruz ki, bu da yıllar sürecek. Hatta on yıllar. Doğrusu bu süreç içinde TSK, profesyonel bir ordu haline gelmek zorunda. İleride, zaten bütün orduların organizasyonunda böyle bir eğilim olacak. Bugünden anlaşılıyor bu.

AB'nin pozisyonu

AB, siyasal alanda bu derece   etkin bir orduyla Türkiye'yi alamaz. Yalnız şu da var ki, ipleri de koparamaz artık.  

Zira kendi iç problemleri AB'nin bütünlüğünü uzun vadede sarsacak şeyler. Özellikle İngiltere'de referandumdan vazgeçilmesi. Türkiye'nin entegre sürecini de etkileyecek bunlar.

Şimdiden bir alt bölgeleşme başladı zaten. AB'de referandum sorunu ortaya çıkmasaydı bile, uzun vadede alt bölgelere ayrılacaktı. İskandinavya, Britanya, Fransa ve Almanya'nın denetimi altındaki bölgelerde çok açık bir saflaşma var. Kaçınılmaz ve öngörülebilir bir bölünme var uzun vadede. Belki de biz girene kadar AB bölünür. Bu işin esprisi ama gerçek boyutu da var. Bölünme derken tabi, araya duvar yapılıp, ülkeler ayrılmayacak.

AKP / CHP

Sağ demokratikleşme sorunu var derken, sol terörle flört etmeyin diyor. Pek çok kanaat önderi de buna, sanki sağın ne kadar sağ, solun ne kadar sol olduğunu bilmiyormuş gibi, şaşırıp duruyor. Şaşılacak hiçbir şey yok.

Bu durum, AB sürecinde çok doğal. Demokratikleşme denilen sürecin şu andaki AKP kadrolarıyla yapılması, bu şaşırılmaması gereken durumu gayri ihtiyari dayatmıştır.

Demokratikleşmeden ne anladıkları ayrı bir sorun. Tayyip gibi birisinin demokratikleşme söylemi, herhalde bizim anladığımız manada bir şey değil.

Denetlemeye gelecekler

AB bir süre sonra, çıkan demokratikleşme yasalarını denetleme talebiyle gelecek. AB'nin doğru dürüst çevrilemeyen Türkiye raporunu okursak,   güzel adımlar attınız gibi bir iki aferinin dışında, temel olarak uygulama üzerinde durduklarını anlarız. Bekleyeceğiz, göreceğiz diyorlar.

Erdoğan'ın bu çıkışları 3 Ekim yaklaştıkça sürecektir. Üç temel sorun üzerinde ısrar edecek. Kürt sorunu, Kıbrıs meselesi, Ermeni soykırımı. AB bunları çok açık bir şekilde dile getirdi. “Üye olmak istiyorsanız bu sorunları çözeceksiniz” dedi. Bugüne kadar lafla katedilen yolda uygulama bekliyorlar artık.    

Mesele sadece Kıbrıs'ın tanınması değil, sorunun da çözülmesi. Bunun için de ordunun çekilme takvimine sahip olması lazım.

Bütün bunlar yapılmazsa ne olur? Yani büsbütün   müzakere tarihi vermemek gibi bir lüksleri yok. Her türlü ilişkiyi kesmeleri mümkün değil. Bundan sonra küçük manevralarla yürüyecek görüşmeler. Şu anda zaten referandum sonuçlarından ötürü, Brüksel bürokrasisi de çok zayıflamış durumda.

Örnek teşkil etmez

Kürt sorununda yurtdışından ithal örnekler vermek çok moda oldu. İspanya'nın BASK sorununu çözdüğü gibi çözelim diyorlar. İspanya BASK sorununu çözdü mü? Çözemedi. Fransa Korsika'yı çözdü mü? Hayır. Fildişi'nde savaş var bugün. Bunlar örnek alınacak modeller değil.

Kürt sorununda bir temsiliyet problemi var. Parlamentoda temsilcileri yok. Bu da ancak bu ülkenin iç dinamikleriyle çözülebilecek bir sorun, benim de pek anladığım konular değil zaten.

Ancak şunu not düşelim, bölge esasıyla çözülebilecek bir şey değil. Kürdistan'ın büyük bir kısmı İstanbul'da yaşıyor. Yoksulluğun haritasıyla Kürtlüğün haritasını üst üste koyduğunuzda çakıştığını görürsünüz. Ama bu temsiliyet babında Kürtlerden oy alamayan bir DEHAP var.

Yoksulluk üzerine vurgu yapamadıkları manasına geliyor bu. Yoksullar Kürt milliyetçiliğiyle beslenebilecek bir yapıya oy vermek durumunda değil, Kürt olsalar bile. AKP'ye oy vermelerinin sebebi de bu.

Haritayı incelemek lazım, Doğu'da Diyarbakır gibi şehirlere göç etmiş Kürtlerle, Batı'ya göç etmiş Kürtlerin dağılımına bakmak lazım. Metropollerde eylem yapmak, PKK açısından yoksulların sorununa derman olmaz.  

 

Ordu ve siyaset

Ordu, uzun vadede profesyonelleşmek istiyor. AB siyaset alanı üzerinde bu kadar baskın olan bir orduyu kabul etmeyeceğinden, bunu zaten gerçekleştirmek zorunda.

Ancak bugüne kadar ki geleneği düşündüğümüzde ordu siyasetten vazgeçebilir mi? Vazgeçer elbette ama bunu da mümkün olduğunca sessiz sedasız yapacaktır.

Ordu uzun vadede, kendi kurumlarını kurarak bir kapanma sürecine girecektir ve kapitalizme tam anlamıyla entegre olmaya çalışacaktır. Tıpkı Amerika'da olduğu gibi.

Ondan sonra, çok daha etkin ekonomik bir güç haline geldiğinde, siyaset alanını o kadar takmaz.

Ordu siyaset alanını boş bırakmaya razı olur, ama başka türden ekonomik bir güç olduğunda. Yani ipleri elinde tutmaya devam ettiğinde. Uzun vadede bütün orduların geleceği böyledir.

Bu tarz bir yapıyla, AB'nin bir sorunu olmaz. Kapitalizmle bütünleşmiş bir orduyu niye istemesin.

Suni gerilim filmi

Bütün bu gerilimler, daha en başından beri suni. Yani hükümetle ordu çekişiyor, ondan sonra AB'yle hükümet. Ama günümüzde bütün kurumlar küresel sermayenin ipiyle birbirine bağlıdır. Kimse ipini koparıp bir yere gidemez. Ancak ipi biraz kendine çekmeye çalışırsın o kadar. İpler kopacak diye heyecanlanıyoruz, suni gerilim filmi bunlar.    

Saflaşma var mı? Erdoğan'ın orduya karşı oynadığı pozisyonlar açısından olabilir. Kıbrıs'ta çözüm, Kürt sorununda demokratikleşme, diyor. Yani bir şeyi söylemesi, öyle düşündüğü ya da o konuda eyleme geçeceği manasına gelmiyor. Söyledikleri şeylerin temsil gücü ne kadar bilmiyorum.

Bir tek Ermeni soykırımında direniyor, o da İslamcı tabandan kaynaklanan bir şey. Ki o sorununda da yumuşak açıklamalar yapmaya başladı. Çünkü Erdoğan kendi siyasi geleceğinin de AB'ye bağlı olduğunu biliyor.

 
  arama     rss-feed    bize yazın    harita metot    ENGLISH