körotonomedya > türkçe > ulus baker
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Ayrıcalıklı Anlar

Ulus Baker

Deleuze sinema üstüne kitabının birinci bölümünde sanatta, özellikle figürleri içeren resimde hakim boyutlardan birini oluşturan "pozlar" ile sinematografide, özellikle Eisenstein'in arayışlarında hakim olan "ayrıcalıklı anlar" arasında bir ayrım gözetir. Gerçekten de figürlere dayalı sanatlar pozları ayrıcalıklı kılarlar: klasik dansta hareketlerin her birinin belli bir pozdan başka bir poza geçişten ibaret olduğu gibi. Sinemada ise sahnedekinden, resimdekinden, fotoğraftakinden farklı olarak bu pozların ciddiye alınabilecek bir anlatımsal değeri pek yoktur. Başka bir deyişle pozları vermek için sinemayı kullanmanın ne işe yarayabileceğini bilemeyiz. Demek ki sinemada pozlara karşıt bir unsur bulunmalıdır: "ayrıcalıklı anlar"... Ancak bu karşıtlığın ne işe yarayabileceğini de henüz biliyor değiliz? Doğa bize bazı ayrıcalıklı anlar sunuyor mu? Bundan bile henüz emin değiliz. Fırtınada bir şimşeğin çakışı ne tür bir ayrıcalıklı an oluşturabilir? İşte belki de fizik ve meteoroloji bilgimiz yüzünden böyle bir ayrıcalıklı an tasavvurunu bile kaybedebiliriz. Yine de Deleuze'ün sinemadaki anlamının dışına taşan bir "ayrıcalıklı anlar" mefhumu geliştirdiğini görebiliriz: "ayrıcalıklı anlar ayrıcalıklıdırlar çünkü herhangi-anlar tarafından kuşatılmış haldedirler..." Demek ki, ayrıcalıklı bir an ancak olağan, sıradan, herhangi anların arasında bir işlev kazanabilir. Deleuze bunu "hareket-imaj" kavramını icat eden Bergson'un sinematografi konusundaki bir yanılgısı üzerinde temellendiriyor gibidir. Bergson'a göre sinema bir yanılsamadan başka bir şey değildir, çünkü hareketsiz bir kesite soyut bir hareketi eklemektedir. Oysa Deleuze için tam aksine sinema bir hareketli kesitler dizisidir 'yani niteliksel harekettir, ya da hareketi bizzat nitelik olarak ifade etmektedir.

Ayrıcalıklı anlar mefhumu Fransızca "poz" teriminden türüyor olsa bile bu ancak poz veren birisi açısından geçerlidir; doğrudan doğruya sinematografik aygıt açısından değil. Belki de poz düşüncesini Platoncu "ideallik" meselesine kolayca bağlayabiliriz: ayrıcalıklı an ya da "poz" antik dünya görüşünde birer "ideal biçim"dirler ve hareket bu bakış açısına göre belli bir poza henüz erişmemiş bulunan bir ara süreçten ibaret olarak düşünülür. Sinematografi poz ile ayrıcalıklı an arasındaki bu ilkel özdeşliği şu şekilde kırıyor gibidir: Çok uzun bir hareketsiz çekime poz diyebilirsiniz, ama ortada pekala poz veren herhangi bir figür, bir kişilik ya da varlık bulunmayabilir. Tıpkı Antonioni'nin çölleşmiş boş mekanları, Ozu'nun bomboş ev içlerini uzun uzadıya görüntülemesi gibi. Deleuze'e göre sinema "hareketi herhangi-anın, yani eşit aralıklı ve süreklilik izlenimi yaratmak üzere seçilmiş anların bir işlevi olarak yeniden-üreten sisteme" verdiğimiz addır.

Ancak unutulmaması gereken en önemli nokta, ayrıcalıklı anların aslında yine herhangi anlar olduklarıdır. Sinemadaki modern diyalektik eşit-aralıklı anların sürekli olarak herhangi anlar üretmesine ve sonuçta bir süreklilik olgusu oluşturmasına dayanıyor. Başka bir deyişle, ayrıcalıklı bir anın belirmesi için herhangi anların banal akıp geçişleri içinde niteliksel olarak farklı, tekil bir anın belirmesi ve bir olağan-dışılık üretmesi gerekiyor. Her durumda, ayrıcalıklı anlar zorunlu olarak herhangi-anlar tarafından kuşatılmış olmak zorundalar. Bu ise bir sinema filminin büyük bir kısmının herhangi anlardan oluşmasını gerektirir. Ama aynı zamanda bu herhangi anların ayrıcalıklı anları üretip biçimlendirdiklerini, en azından onlara bir perspektif ve bağlam sağladıklarını da söylemek gerekir. Dolayısıyla Eisenstein ayrıcalıklı anların oluşturduğu "niteliksel sıçramayı" ne kadar büyük bir güçle vurguluyor olursa olsun, ayrıcalıklı anlar da nihai olarak herhangi anlar olarak kalırlar. Bu çerçeve içinde ele alındığında, ayrıcalıklı anlar teorisi şöyle bir sonuca varıyor: hareket, öncelikle sinemada, "mekanda bir yer değiştirmedir..." ama bir bütünün parçaları mekanda yer değiştirdikleri her defasında o bütün de niteliksel olarak bir dönüşüme uğrayacaktır..." Demek ki sinemada ekranda beliren bir bütünlük her defasında niteliksel bir dönüşüme uğramaksızın alt parçalarına bölünemez.

 
  arama     rss-feed    bize yazın    harita metot    ENGLISH